Wednesday, February 9, 2011

Milano neden siyah beyaz oldun ?


   Geçen hafta hızlıca karar verdik, süper bi hintli danışman bulmuştuk .Süper ve hintli kelimelerini beraber kullanacağım pek aklıma gelmezdi, hintli kardeşlerimize saygım sonsuz tabi ama sayelerinde yaşadığım brucella tecrübesine istinaden bi hayli önyargılıyım uzun zamandır.Sadede gelirsek amcamız bizimle görüşmeyi kabul etti ama programının yoğunluğundan sadece Milanoda bir öğleden sonra ayırabilecekti bize. Hay hay dedik tabiki, gelelim tanışalım konuşalım, e tabi öğreneceğimiz değerli bilgiler kadar Milano da olması da hızlandırdı karar sürecini.
     İstanbudan yaptığımız yaklaşık 2,5 saatlik uçuşun ardından Malpensa hava alanına vardık. 7€ verip trenle Milano Centrale yani şehrin en merkezi istasyonuna ulaştık. Yaklaşık 500 metre mesafedeki Via Fabio Fizzi deki Hotel Marconi ye yerleştik.

Otelden hemen bir kaç blok ilerde Limone isimli şirin ve klasik bir restoran olduğunu öğrendik. Dışardan hiç belli olmasa da içerisi, oldukça kalabalıktı. Her zamanki gibi bağır çağır sinirlenerek yada kahkahalarla  büyük bir heyecanla yemek yiyen İtalyanların arasında kendinizi gayet mutlu ve rahat hissediyorsunuz.Tavsiyeler üzerine denediğimiz kılıç balıklı Tagliatelle gerçekten mükemmeldi. Yanında yağlı yemeklerin sakin dostu Pellegrino maden suyu yerinde bir tercih oldu.
 Maalesef o güneşli Milano öğleden sonrasını bırakıp uzun bir toplantıya katıldık. Ama sonrasında bindiğimiz herhangi bir tramvayla şehrin kalbine yani Duomo ya ulaşıverdik. İhtişamıyla, işçiliğiyle gördüğüm en güzel katedral herhalde Duomo dur.
Galleria Vittoria Emanuele
 Hemen yanında dünyanın en eski  alışveriş merkezlerinden Galleria Vittoria Emanuele var. Ülkemizdeki Galeria isimli alışveriş merkezleri çok havalı gelirdi eskiden, orjinaline bakınca pek anlamlı gelmiyor tabi.İçinde birçok klasik italyan markası var, bu ksımı beni pek etkilemese de mimarisi harika. Mağazalar klasik italyan markalarına ait, gördüğüm en ucuz şey 79 € luk eldivenlerdi. Ama maalesef ne Duomo ne de Galeria beklediğim etkiyi yaratamadı bende. Bir eksiklik bir ruhsuzluk vardı herşeyde.

Milano Ankara kadar olmasa da  şubatta geceleri baya soğuk oluyor. Kan şekerimiz de düştü. Yeniden restoran arayışına girdik. Via San Gregorio da Osteria Del Treno ya gittik. Ufak bir trattoria, gayet mütevazi dizayn edilmiş. Ama başlangıçta denemeye ne hikmetse cesaret ettiğimiz ve yemeye doyamadığımız  elma soslu Ravioli Recipe bizi bu restoranın gerçekten mutlu edeceğine ikna etti. Sonrasında yediğim Tagliata yumuşacık kekikli bir biftekti. Söylenene göre Floransa ya özgü bir biftek olmasına rağmen Floransa da yediğimden çok daha iyiydi.Tabi yumuşak içimli ev şaraplarının etkisiyle böyle hisstemiş olabilirim.

Ama şarap şişesinnin sonlarına doğru nedense hüzünlendim, yemeklerin ve ortamın heyecanı azaldı. Duomoda hissettiğim ruhsuzluk hissi geri geldi. Tatlılarımızı sipriş ettik, elmalı hamurlu güzel birşeylerdi sanırım ama pek iz bırakmadı niyeyse. Belki biraz abartı olacak ama yemeğin sonunda kendimi İtalyan usulü bir lahmancuncuda hissettim neredeyse. Bütün büyüsünü kaybetti herşey, otele dönüp hızlıca uykuya geçtim. Gece boyunca sevgilimi gördüm rüyalarımda. Sonra bi ara uyandım aniden sarılmak istedim, sarılabileceğimi düşündüm gerçekten. Ama oda farklıydı, herşey farklıydı. Yine mutsuz oldum. Daha çok özledim. Bir gün ancak olmuştu ayrılalı ama önümde koştur koştur geçecek Funda sız10 gün vardı. Ertesi gün biraz daha dolaştık, Pizza için Flash diye bir restoran önerdiler, biraz karalahanalı ricotto, biraz pizza, yanına Peroni Nastro Azzurro birası, sanırım Tunalı Mezzaluna da daha güzelllerini yemiştim diye düşündüm. Artık gri bir şehirdi Milano, gitmek istiyordum. Uçağı nasıl bekledim, ne yaptım, sanırım zaman öldürdüm. Ankaraya geldim gece 2.30 da. Evde kapıyı tabiki sevgilim açtı,sanki herşey renklendi Tarantino filmelerindeki gibi, çok güzeldi artık herşey.

Şimdi Dubai de İbis otelin lobisinde gece saat 2:43 de bunları yazarken tek başıma gülümsüyorum, sevgilimi düşünüyorum. 14 Şubat güzel bir gün heralde bu blogdaki ilk satırları yazmamı sağladı. 2 gün sonra tekrar evde olcam, ona sarılcam. Umarım bir sonraki gezi yazımızı beraber gezdiğimiz bir yerler için sen eklersin sevgilim.Seni seviyorum.
  
İmza: Fundanın Kocası

6 comments:

  1. ayyy ben onu yerim fundanın kocası kardeşlerin birtanesi blog hediye etmiş karıcığına ne güzel de olmuş

    ReplyDelete
  2. İşte benim dünya yakışıklısı yeğenim ve dünya güzeli karısının blog sitesi. İşte benim 5 saatlik arayla görmeyi hep kaçırdığım yeğenler ailesi.Giderken kilometreyi saate böldüğüm, dönerken böldüğüm kalbimin yarısını onlara bıraktığım yeğenlerim. Sizi Çok Seviyorum.

    Ha ben! babanın anne ve babasının oğlu, senin de babannenin ve dedenin son üretimi oğulları. Sağlıcakla...

    ReplyDelete
  3. Uçal ailesinin duygusal insanları sizi seviyorum:)

    ReplyDelete
  4. gözlerim dolu dolu oldu..
    tebrik ederim sizi..
    maşaallah..
    sevgiler,
    Zeynep..

    ReplyDelete
  5. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
  6. tabii ki milona postunu erman'ın yazdığından habersiz açıp okudum bu yazıyı. sonunda ermna olduğunu anlayıp bu yazının da blogunun ilk postu olması yüzümde kocaman gülümsemeye sebep oldu. milano'dan ufacık bahsetmiştik ama bu küçük detayları atlamışız demek konuşurken :) ahh demir ahhh :D

    ReplyDelete